Dünya Mirası Adalar programının 10 Kasım 2020 tarihli nüshasında Derya Tolgay’ın konuğu Orman Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Ünal Akkemik’ti.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Dünya Mirası Adalar programından herkese merhaba. Ben Derya Tolgay. Programı arkadaşlarım Gündüz Vassaf ve Fahri Aral'la birlikte hazırlıyoruz. Ben sunuyorum şu anda. Öncelikle destekçimiz İzel Levi Çoşkun'a ve teknik masada Feryal Kabil'e teşekkürle başlayalım.
Büyükada ormanlarının içinde yürüyüşlere çıkarız biz her gün.12 Ekim’de çıktığımız yürüyüşte yüzden fazla beton dökülmüş metal büyük profillerle karşılaştık ormanın içinde. Bunların yanında büyük bir kepçe iş makinası vardı. O günden beri bunun ne olduğunu araştırmaya çalıştık. İlk günden itibaren de sosyal mecralardan kamu kuruluşlarını etiketleyerek, bunların ne olduğunu sorduk. 15 gün kadar hiçbir kurum bilgi vermedi bize. Nihayet Adalar Orman Şefliği’nden buranın ekoturizme açılacağını öğrendik. Ardından da Adalar Kaymakamlığı, kendi resmi internet sitesinde hem bunun haberini yaptı hem de imajlarla nasıl olacağına dair birçok görsel paylaştı.
Size biraz bilgi vermek için, kültürel peyzaj olarak koruma alanı ilan edilmesi gereken Büyükada Ayios Yeorgios bölgesinden bahsedeyim. Burası, yürüyüş güzergahı, manastırı, seyir terasları ile korunması ve her müdahalenin çok yönlü bir araştırma ile ele alınması gereken bir kültürel peyzaj miras alanı. Adalar Kaymakamlığı’nın paylaştığı projede seyir terasları, yağmurluklar, panolar vb. gibi bir sürü şey yer alıyor. Ve her şey olup bitmiş esasında. Kimsenin de bundan haberi yok. Şu anda Orman Bakanlığı SİT Alanı olan Adalar'da kendi başına bir ekoturizm projesi başlatmış bulunmakta.
Şimdi size kıymetli konuğumuzu takdim etmek istiyorum. Orman Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Ünal Akkemik. Ünal Hocam hoş geldiniz.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Hoş bulduk. Teşekkür ederim. İyi yayınlar dilerim.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Çok sağo lun. Bize daha önce de Adaların ormanlarıyla ilgili konuk olmuştunuz. Adaları ziyaret ediyorsunuz, dolaşıyorsunuz ara ara, biliyoruz. Şimdi sizi tanıtmak istiyorum ama programımızın süresi de az bir taraftan. Çok aktif, üretken bir insansınız. Dinleyicilerimize şöyle diyelim: Dünya Mirası Adalar Facebook, Instagram ve Twitter sayfalarımızdan konuyla ilgili bütün görsellere ve Ünal Hoca’nın da bilgilerine ulaşabilirsiniz. Ama Ünal Hocam, kısaca girişte kendinizi tanıtırsanız, ben de sorularımıza öyle geçeyim.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Tabii ki. Öncelikle bugün 10 Kasım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 82. yılı ve ben büyük Atatürk'ü saygı ve özlemle anmak istiyorum.
Ben İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi, Orman Botaniği Anabilim dalı öğretim üyesiyim ve çalışmalarımın büyük oranda, aşağı yukarı 30 yıllık akademik hayatımın büyük bir kısmı, bu fakültede geçti. İstanbul'la ilgili de çalışmalar yaptım. İstanbul’un hem florası hem de sorunlarla ilgili birçok çalışma yaptım. Özellikle son zamanlarda İstanbul Belediyesi ile birlikte bir şeyler yapmaya çalışarak İstanbul'un hem doğasında hem de kent içindeki ağaçların sağlığı, korunması ve daha da iyi hale getirilmesi için çalışmaları yürütmekteyiz.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Birçok kitabınız da var biliyoruz. Bugün Adaların kırılgan ekosistemini, ekoturizmin ne olduğunu, gerçekte ne kadar ekosistem tabanlı yapıldığını konuşacağız. Ama dediğiniz gibi, bugün 10 Kasım. Atatürk'ü, saygı, sevgi ve şükranla anıyoruz. Vaktimiz yeterse onun orman, doğa sevgisine, Atatürk Orman Çiftliği’ni ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi'nin kurulmasına öncülük etmesini ve bu alanların bugüne gelen durumunu da konuşacağız ama izin verirseniz tam bugünkü konumuza uygun bir duyuru yapmak istiyorum.
Dünya Mirası Adalar girişimi OLARAK biz herkesi Orman Bakanlığı'nı Adalar'da başlatmış olduğu projeyi gözden geçirmeye çağırıyoruz. Aynı şekilde, İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan KORUMA planlarıyla bu proje arasında bir ilişki OLMASI GEREKTİĞİNİ düşünüyor ve Büyükşehir'in de yönlendirici nitelikteki bu planlama çalışması ile projeler arasında bağlantılar kurmak için Bakanlığa bu konuda işbirliği çağrısı yapmasını, bir iletişim kurulmasını talep ediyoruz. Orman Bakanı Sayın Pakdemirli'ye, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu'na ve Adalar Belediye Başkanı Sayın Gül'e de çağrı yapıyoruz. Gelin bu projeyi hep birlikte gözden geçirelim diyoruz.
Bu nedenle sizin de katılımcı olacağınız 15 Kasım Pazar günü 16.00’da diğer çok kıymetli konuklarımızla da birlikte konuyu Facebook üzerinden ve YouTube’dan canlı yayınla tartışmaya açmak istiyoruz. Bunu da ileriki günlerde ilan edeceğiz. Şimdi ben hemen size sormak istiyorum. Orman öncelikle bir ekosistem değil mi hocam? Bu ekosistem kelimesi çok kullanılıyor. Nedir altındaki varlıklar?
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Son zamanlarda orman dediğimiz zaman, ağaç anlıyoruz. Ama ağaç, ormanın sadece bir unsuru. 1700’lü yıllardan bu yana söylenen ve orman dediğimiz zaman anlamamız gereken şey, ormanın bir yaşam birliği olmasıdır. Yani orman, canlı ve cansız varlıkların bir arada bulunduğu bir sistem, bunların oluşturduğu dinamik bir yapıdır. Bu yapıda çok farklı unsurlar vardır. Bu unsurlardan bir tanesi ağaçtır. Biz en çok onu görürüz. O varsa gerçekten de o ekosistemde hayat var demektir. Ekosistemin ana unsurudur ağaç. Ama onun yanında, ağaçlarla birlikte kuşlar, böcekler, çok değişik hayvanlar, değişik çalılar, otsu bitkiler, özellikle toprak içerisinde görüp göremediğimiz mikroorganizmalar... Bütün bunları bir arada düşündüğümüz zaman aslında bizim her yaptığımız müdahale, canlı olan bir ekosisteme, yani bir eve müdahaledir. Nasıl ki dışarıdan evimize bir müdahale olmasını istemeyiz, ormana da her yaptığımız müdahaleyi düşünerek yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden ekosistemle ilgili herhangi bir şey yaptığımız zaman mutlaka iki kere düşünmemiz gerekiyor.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Peki, buradan ekoturizmin ne olduğunu konuşalım mı?
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Bu bağlamda ekoturizm aslında yeni bir kavram. Yaklaşık 2000'li yıllarda ortaya çıkan, gelişmeye başlayan bir kavram. Bu da daha çok sahil turizminden çok, içeride büyüyen, doğal alanlara yapılan turizmle ilgili bir faaliyet. Pandemi sürecinde Orman Genel Müdürlüğü 17 ilde 19 tane ekoturizm rotası belirlemiş. Bu rotalardan birisi de Büyükada'da belirlenmiş. İki türlü ekoturizm vardır. Bunlardan bir tanesi kültürel ekoturizm. Yerel kültürlerin korunması, yerel sürekliliğin sağlanması ve yerel insanların maddi anlamda desteklenmesini içeren bir turizm faaliyeti. Aslında bana göre tam da Büyükada'daki ekoturizm faaliyeti bu. Büyükada, İstanbul içerisinde başka bir kültür, orada yerel bir kültür var. Örneğin, orada oluşmuş oraya has, çok güzel bir bahçe kültürü var. Tarihi yapılar var, dokular var, doğal yapılar var. İşte orası aslında o haliyle kültürel anlamda bir ekoturizm rotası. Ama bir de doğal ekoturizm var ki, bu biraz daha farklı bir kavram.
Önce aslında ben size ekoturizm nedir onu anlatmaya çalışayım. Kime hitap eder ve ekoturizmde nelere, hangi kurallara uyulması gerekir? Bunları ben size kısaca açıklayayım. Böylece Adada yapılanlarla, gerçekten ekoturizm faaliyetleri arasında ne kadar bağ var, onu daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Şimdi ekoturizm nedir? Ekoturizm, doğa ile çevreyi koruyabilen tek cümlede başlıyor. Doğa ve çevreyi koruyan yerel halkın refahını sağlayan, yani sürdürülebilir şekilde maddi anlamda refahını sağlayan, eğitimi de içeren (büyük oranda doğa eğitimini), doğal alanlara duyarlı ve korumacı bir yaklaşım ile yapılan faaliyet. Yani ekoturizmin tanımında ana unsur koruma ve yerel halkın refahının sağlanması. Doğa eğitimi, kültürel eğitim ve tüm bu alanlara duyarlı insanlar tarafından yapılan bir ekoturizm faaliyeti.
Şimdi Büyükada'da yapılanı bu tanımla karşılaştırdığımızda ne kadar örtüşüyor? Bunu zaten o alanı görenler çok rahat değerlendirebilir. Peki ekoturizm kime hitap ediyor? Ekoturizm, doğal çevreyi ona zarar vermeden veya habitatlarını bozmadan yaşamak isteyen turistlere hitap eden bir faaliyettir. Yani gezginlere… Ekoturizm, “ah ben gittim, gördüm, ne güzel” filan değildir! Doğal çevreye zarar vermeden, habitatları hiçbir şekilde bozmadan, onlara zarar vermeden ve onları anlamaya çalışan insanlara hitap eden bir faaliyettir. Bir diğer tarafı da kırılgan, bozulmamış veya kısmen bozulmuş alanlara yapılan ziyareti içeren bir faaliyettir. Adada yapılan, ekoturizmin doğa tarafını içeren faaliyet de bu aslında. Bu kapsamda bir; doğaya kesinlikle zarar vermeyeceksiniz. Hatta ekoturizm yapan insanların doğadan beklentisi şu: Oraya beton girmemiş olacak, oraya insanlar herhangi bir tesis yapmamış olacak. Oraya seyir teraslardan tutun da kafelere kadar böyle mekânların yapılmaması gerekiyor. İnsanlar toprağa basacaklar ve o toprakta yürürken de mutlak derecede civardaki florayı, faunayı inceleyecekler. Hatta mümkünse ekoturizmin en önemli yanlarından birisi rehberlik faaliyetlerdir. Rehber size alandaki kuşların, ekosistemin zenginliğini, çeşitliliğini, florasını anlatacak. Hepsinden önemlisi de ekoturizm, o doğal ekosistemin sürdürülebilirlik anlamında önemini size kavratacak şekilde rehberliğin yapıldığı bir faaliyettir.
Şimdi bu bağlamda Adalarda ve Türkiye’nin başka yerlerinde ekoturizm faaliyeti altında yapılanlara baktığımızda ve bunları kıyasladığımızda Adalar’da dikkat etmemiz gereken çok önemli bir unsur var. Adaların insan yükü çok fazla. Özellikle geçtiğimiz yaz, pandemi öncesinde insan yükünün çok aşırı olduğunu görüyoruz. Hafta sonları dolup taşıyor Adalar.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Vapurlarla, motorlarla gelenlerin sayısının 4 günlük bayramda bir seferinde 350.000, bir seferinde 750.000 gibi bir rakam olduğu söylendi yani.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Evet, bu inanılmaz bir rakam. Bu rakam, adalar için çok büyük. Zaten insanlar oraya bir kültürel tabanlı ekoturizm amacıyla gidiyor. Zaten yukarı kiliseye doğru giderken insanlar kızılçam ormanlarının içerisinden geçiyorlar. Bu yol yetmiyormuş gibi bir yol daha açtığınız zaman onun kontrolü mümkün olmaz. Bu, ekoturizm olmaktan ziyade sadece bir pikniğe, parka gider gibi bir geziye dönüşür. Sizin de bazı programlarda, sosyal medyada sürekli paylaştığınız gibi şu da bir gerçek: Orada yangın tehlikesi var. Kızılçam ormanları her zaman yangına hassas ormanlardır. Dolayısıyla yangın tehlikesi olan bir yerde kontrolsüz bir şekilde insanların bütün o adayı gezip dolaşması, orada birinin bir ateş yakması durumu, hakikaten çok büyük bir tehlike anlamına geliyor. Hani helikopterlerle kısa sürede söndürülebilir fakat belki de söndürülemeyebilir, bilemiyoruz. Ama şu ana kadar yangınlar gösteriyor ki orada her zaman bir yangın tehlikesi var. Siz her tarafını bu şekilde insana açarak yangın riskini katbekat arttırmış oluyorsunuz. Dolayısıyla Büyükada’da acaba buna ihtiyaç var mıydı? İlk soru bu. Çünkü bu faaliyetlerin temelindeki birinci amaç, eğer çok özel bir doğal ekosistem değilse, alanın kültürel boyutu da varsa, o bölgedeki insanlara sürekli bir finansal gelir sağlamaktır. Zaten Ada’yı 35.0000, 40.000, belki 70.0000’lere ulaşan sayıda insan ziyaret ediyor. Yani orada ekonomik faaliyet gerçekleşiyor. Bu nedenle böyle bir alanda ekoturizm faaliyetinin çok doğru ve gerekli olduğunu düşünmüyorum. İstanbul’da ekoturizm rotası olarak seçilebilecek bence en güzel yerlerden biri Polonezköy. Orada oturmuş bir kültür var, insanlar da gidiyor. Hemen yanında da hiçbir müdahale gerektirmeyen, 3-3,5 km uzunluğunda bir orman içerisinde yürüyüş parkuru var. Oralar rahatlıkla ekoturizm rotası olabilir.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Çok doğru söylediniz. Adanın yolları şu anda zaten ekoturizme ve kültürel ve doğal turizme açık durumda. Ormanın içinden geçen yürüyebildiğiniz bir ana yol var. Burada yürüdüğünüz zaman zaten bu bir ekoturizm olabilir mi? Böyle düşünmek lazım. Ama demin söylediğiniz Orman Şefliğinden İkram Çelik’in kendi beyanıydı: Kötü bir senaryoda, rüzgârlı bir havada Büyükada’nın tamamı, evleriyle birlikte 4 saatte, Heybeliada’nın tamamı 2 saatte yanabiliyor. Şu anda gerçekten ne itfaiyenin, ne orman işletmesinin ne belediyenin elinde bununla baş edebilecek bir kadro var. 5-6 kişilik kadrolardan bahsediyoruz. Adaların nüfusu da az. 15.000 kişi gibi bir nüfustan bahsediyoruz. Görevliler ona göre atanıyor. Her yerden bir çıkmazı var. Biraz önce dediniz, ekoturizmin başında eğitim de gelir. Eğitimli insan gerekir. Şimdi bu konu da biraz enteresan. Buraya sonra gelelim ama bir de ekoturizm alanlarına gelenlerin esasında öğrenmeye açık kişiler olması gerekiyor. “Buradan ne öğrenmeye geldik” diye düşünmesi gerekiyor. Bu da çok çok kıymetli bir şey. Biz çünkü her gittiğimizde bir şey öğreniyoruz. Hatta dönüp bu neymiş diye çalışıyoruz üzerinde. Bu çok keyifli. Önemli olan bunun tartışmaya açılması değil mi hocam? Söylediğiniz şeyler o kadar mantıklı ki. Kimse karşı çıkamaz gibi geliyor. Ne dersiniz?
Prof. Dr. Ünal Akkemik: İşte şimdi durum şu: Avrupa bazı şeyleri bizden biraz daha önce yaşamış. Biz bazı şeyleri oradan öğreniyoruz, tanımları oradan alıyoruz. Turizm faaliyeti bizde çok eskiydi. Sonra bizde de gelişti ve çeşitlenmeye başladı. Doğada sorunlar yaşandıkça hem alternatif turizm hem de korumacı turizm yani doğayı sürdürülebilir bir şekilde koruma yaklaşımıyla yapılan turizm gelişmeye başladı. Fakat bizim bu faaliyetleri yapabilmemiz için kavramları doğru kullanmamız gerekiyor, doğru yere oturtmamız gerekiyor. Aslında kâğıt üzerinde siz güzel planlar yaparsınız ama pratikte bunu uygulayamadığınız zaman normal bir piknik faaliyetinin ötesine geçemezsiniz. Özellikle bu yürüme yollarının yapılması belki de yarın, bir sonraki aşamada “ayağımız çamur oldu” diyerek insanların asfalt istemesine yol açacak. Olmayan bir şey değil bu ülkede maalesef.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Evet Adalarda da oluyor maalesef.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Özellikle seyir teraslarında mükemmel bir manzara var. İnsanların çoğu tabi ki kafelerde oturmak ister ve bu sefer de böyle mekanlar açılmaya başlayabilir. Ama Adalar zaten İstanbul içerisinde kalmış, küçücük bir alan. Ve bir yaşam alanı. Hiç değilse onun bu halde korunması bence önemli bir şey. Böyle olunca da bizim oturup ilgili kesimlerle “ekoturizm nedir?”, önce buna bir karar vermemiz lazım. Yaptığımız faaliyet gerçekten ekoturizm mi? Yoksa değil mi? Eğer gerçekten ekoturizmse yapılan her şey ekoturizme uyuyorsa evet deriz. Ayrıca özellikle uluslararası literatüre bakarak, ekoturizmin gerçekten ne olduğunu anlayarak karar verirsek sanıyorum daha iyi bir noktaya varırız. Tabi bir yandan da şu an faaliyet başlamış.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Faaliyet başlamış ama sonuçta herkesin iyiliği için ne olacaksa onun konuşulması gerekiyor. “Biz yaptık, sizin için en iyisi budur” demek anlaşılır bir şey değil.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Burada önemli olan şey katılımcı yaklaşım.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Ünal Bey hattan düştüğü için bağlanana kadar ben devam ediyorum. Mesire yerlerinden ekonomiye yıllık 800 milyon getiri bekleniyor. “19 rota ekoturizme açıldı” diyerek başladı zaten bu haberler. Bir tanesi Büyükada dendi. Bu para nereye harcanıyor? Ormanların iyileştirilmesine mi? Ekosisteme mi yatırılıyor? Yani ormanların nesini esas getiri olarak görüyoruz? Ormanlardan getiri ne olabilir? Pandemi zamanı en çok oksijene, nefese ihtiyacımız olduğu bir süreç. Ve İstanbul’un yutak alanları burası, ciğerlerimiz. Herkes için gerekli. Bunları 4 saatte, 2 saatte yok olabilme ihtimaliyle riske atıyoruz. Çünkü gerçekten hiçbir denetim yok şu anda. İnsanların burayı nasıl kullanacağını bilmiyoruz. Öte yandan Oslo’da yapılan küresel ekoturizm konferansında konuşan uzmanlar, ekoturizmin bitki örtüsü zengin doğal alanların kurumasına ve küçük adaların bozulmasına neden olabileceğini, epey önce 2007 yılında belirtmişler. Bu tehlikeleri bizim yüksek sesle söylememiz lazım. Ve nasıl önlemler almalıyız?
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Dediğin gibi bunu bir masaya oturup tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Çok iyi bir konuya değindin, keşke daha çok zamanımız olsaydı. Orman Genel Müdürü bu sene 35 milyon metreküp civarında bir kereste üretme, ormandan ürün elde etme, hesabı yapıyor. Özellikle dışa bağımlılığı azaltmak için. Bunun için de o kadar çok yere girmeye başladılar ki. Kesimler o kadar çok arttı ki ormanda. Dolayısıyla her yerden gelir elde etme gibi bir çaba içindeler. Ve mesela Adalardaki ekoturizmden Orman Genel Müdürlüğü nasıl bir gelir elde edecek, ben de bilmiyorum. Burada zaten ücretli bir geçiş olmayacak. Gelir elde etmenin Adalar özelindeki anlamını bilemiyorum.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Yani hocam bunu biliyor muyuz? Örneğin Büyükada’nın Dilburnu Tabiat Parkı, Heybeliada Değirmen Parkı.. Bunların hepsi çitlerle, jiletli tellerle çevrilmiş. Özel işletmeler inanılmaz bir keyfiyetle hareket ediyor. İstediği her şeyi yapabiliyor. Çekyatını getirip koyuyor, en yüksek sesle müzik dinleyebiliyor. Kaçasınız geliyor oralardan ve bir denetim de yok. Bu ne olacak?
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Bunlar maalesef konuşamadığımız ama bizim zaman zaman Türkiye Ormancılar Derneği olarak raporlarda dile getirmeye çalıştığımız çekincelerimiz. Ama işte bir kopukluk var, kesinlikle bunların konuşulması istenmiyor. Bizim söylediğimiz şeyler genelde dikkate alınmıyor. Bunlardan bir tanesi mesela yarınki 82 Milyon Fidan Ormanı. Bunun için fidan başı 10 liradan çok ciddi bir para topladı Orman Genel Müdürlüğü. Bu toplanan paraların ağaçlandırmada kullanılacağı söyleniyor. Geçen sene de yapılmıştı. Ama devletin bütçesinden de ağaçlandırma için para ayrılıyor. Bilemiyorum. İki taraftan da ağaçlandırma için para ayrılıyor. Ama başarı nedir? Bunları bilmiyoruz. Hatta bu konuyla ilgili şunu söyleyebilirim size. Birtakım şeyler değişiyor zaman içerisinde. Cumhuriyet değerlerinin bazıları maalesef hep aşındırılıyor. Bunlardan bir tanesi de bizim 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Haftası. Bu Cumhuriyet’ten önce İzmir İktisat Kongresi’nde ağaçlandırma bayramı yapalım denilerek alınmış bir karar. Daha sonra 2012 yılında Birleşmiş Milletler kabul ediyor bunu. Fakat artık bizim öyle bir bayramımız var ki onu yok sayıyoruz. Akdeniz kuşağı ülkesi olarak 11 Kasım’da ağaçlandırma bayramı yapıyoruz. Bunların hepsi üzerine konuşulması, tartışılması gereken şeyler.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Programımızın sonuna geldik. Hiç konuşamadık birçok konuyu. Başka bir programda devam edelim umuyorum. Programımızı Afet İnan’ın anılarından bir alıntıyla bitirelim istiyoruz. Şöyle diyor: “O gün, çiftlik dönüşü uzun uzun ağaçlardan söz etti. Doğanın bu varlığı, insanlara büyük bir kazançtır. Onlar ki toprağı verimli kılarlar. İnsan topluluklarının yer seçmelerine rehberlik ederler. Bunun üzerine münakaşa konumuz şu olabilir: Atatürk sordu: Coğrafi muhit mi insanlar üstüne tesir yapar? Yoksa insanlar mı o muhite hakim olurlar? Düşünelim isterseniz.
Konuğumuz Ünal Akkemik’ti. Ünal Hocam çok teşekkürler verdiğiniz bilgiler için.
Prof. Dr. Ünal Akkemik: Ben teşekkür ederim.
Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Sevgili dinleyiciler. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Adalar Hepimizin. Hoşçakalın.